ESKİ MALATYA (BATTALGAZİ) TARİHİ
Eski Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Ortadoğu'nun geçit veren kavşak noktasındadır. Doğuda en eski ulaşım yolu Sivas üzerinden Erzurum'a, oradan da Kafkasya'ya kadar uzanan yoldur. Buna, Karasu-Aras yolu da diyebiliriz. Güneydoğu' ya, Diyarbakır üzerinden Mezopotamya' ya uzanan yol önemlidir. Doğuya doğru Murat, Karasu-Van Gölü diğer tabii önemli bir yoldur. Diğer önemli bir yol ise Güney'den gelip Eski Malatya 'da düğümlenen Kahramanmaraş arasında Torosların çok kesif göründükleri bir sahada, akış yönleri farklı vadilerin takip ettiği tabii bir koridor boyunca uzanmaktadır.
Yollar, Eski Malatya'da birleşerek kuzeyde Kafkasya'ya, güneye de Çukurova Mezopotamya ve Suriye'ye, doğuda İran ve uzak doğuya kadar (ipek yolu olarak ta bilinen.) uzanmaktadır. Bu yollar, Akad İmparatoru Sargon zamanından beri işlemekteydi. Hititliler zamanında işlemekte olan bu yoldan Hitit Krallarının geçerek Anadolu üzerindeki devletlerle savaştığı bilinmektedir. Hitit Kralı Şuppililiuma'nın bu yoldan geçerek Aşağı Fırat boylarına indiği, dolayısıyla Eski Malatya civarında Fırat nehrini geçtiği kaynaklarca belgelenmektedir. Bu yolun Kayseri-Kültepe'den başlayarak, Gürün-Darende- Eski Malatya -Samsat üzerinden Urfa'ya vardığı buradan da ikiye ayrılarak Gargamış ve Halep'e, diğerinin de Nusaybin üzerinden doğuya Asur ve Babil'e gittiği tahmin edilmektedir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ve kültür alışverişinin bu yol üzerinden yapılması, Eski Malatya tarihi ve kültürel önemini artırmıştır.
Antik çağlarda kullanılan yolların yanında, Roma döneminde ticaretle sınırların korunması amacıyla yeni yol yapımına geçilmiştir. Eski Malatya 'nın büyük bir askeri merkez olması sebebiyle Romalılar askeri ve ticari amaçla kullanılan yollarını Eski Malatya 'dan geçirmişlerdir. Bu durumu, yol kenarlarına dikilen mil taşları doğrulamaktadır.
Bizans İmparatorluğu da Roma yollarını aynı amaçla kullanmıştır. Araplar, Bizans topraklarına yaptıkları akınlardan sonra geri çekilirken Kommagene ile Eski Malatya arasındaki geçitten faydalanmışlardır. Türkler ise Fırat Nehri'ni Eski Malatya yakınlarında aşarak Orta Anadolu'ya ulaşmışlardır.
Coğrafi konum itibariyle tabii yol üzerinde olan Malatya ön tarihin Paleolitik çağa kadar indiği, Ansır (buzluk) ve İnderesi mevkiinde bulunan mağaralardan anlaşılmıştır. 1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları kapsamındaki İzollu mevkii Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yöre insanının Paleolitik mağaralardan çıkıp ilk defa ovada tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları ve yerleşik köy hayatına başladıkları anlaşılmıştır. Cafer Höyük kazılarıyla, Eski Malatya ve çevresinin M.Ö. 7000 yılında İskâna başladığı anlaşılmaktadır.
1979-1986 yılları arasında kazıları sürdürülen Pirot-Caferhöyük çalışmaları sonucu dünyanın ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireç taşından yapılmış figürler M.Ö. 7000 yılına tarihlenmektedir. Kazı sonrası gün ışığına çıkarılan bu eserler halen Malatya müzesinde sergilenmektedir. Tarih kronolojisi'ni takip ettiğimizde, yörenin ana seramiği tek renk olup, ateşle az pişirilmiş koyu astarlıdır. Hassuna boyalı seramik örneklerine Aslantepe, Değirmentepe, İsahöyük ve Fırıncıhöyük'te rastlanmaktadır. Aslantepe ve Değirmentepe kazıları, bölgedeki yerleşimin M.Ö. 5000-3000 yılları arasında Kalkolitik çağda devam ettiğini göstermektedir.
Değirmentepe ve Aslantepe'de çok sayıda taştan ve pişmiş topraktan damga mühürleri ile pişmemiş toprak mühür baskıları bu yörelerin önemli bir ticaret merkezi olduğunu belgelemektedir. Anadolu ile olduğu gibi, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile de Fırat nehri yolu ile ticaret bu dönemde yapılmıştır. M.Ö. 3000 yılında Eski Malatya yöresinde seramik genellikle elle yapılmış, hamuruna ince kum karıştırılmış siyah astarlıdır. Bu seramik örneklerine; Aslantepe, Hasırcı, Fırıncıhöyük, Karahöyük, İsahöyük, Morhamam, Kösehöyük, İmamoğlu, Değirmentepe, Köşgerbaba, ve Pirothöyük'te rastlanmıştır. Eski tunç II. döneminde, M.Ö. 2500 yıllarında başlayan seramik örneklerine yörede yer yer rastlanmıştır.
Eski tunç III. evrelerine ait elle yapılan, ateşle pişirilen seramikler Malatya bölgesinde çoğunlukla deve tüyü renkli olup, üzerindeki süsler geniş bantlar şeklinde desenlerle kaplıdır. Bu örneklere Aslantepe, Değirmentepe ve Pirothöyük'te rastlanmıştır. M.Ö. 3200 yıllarına tarihlenen tapınak, Aslantepe kazılarıyla 1992 yılında gün ışığına çıkarılmış, bölgenin önemli bir dini ve kültür merkezi konumunda, Mezopotamya Kültürü ile çağdaş ve hatta Anadolu'nun ilk tapınak örneklerinden olarak tarih ve arkeolojiye ışık tutmaktadır.
Hititler Dönemi
Hititlerin Anadolu'da, M.Ö. 2000 yıllarının başında varlıklarını gösterdikleri Aslantepe'den çıkarılan bazı seramik örneklerinden anlaşılmaktadır. M.Ö. 1750 yıllarında Kuşşara Kralı Anitta, Anadolu'yu tek bir yönetim altında toplayarak siyasi birliği sağlamıştır. Bu dönemde Eski Malatya 'nın büyük bir ihtimalle siyasi birliğe katıldığı sanılmaktadır. I. Hattusilis, kuzey Suriye yolunu emniyet altına almış, yerine geçen oğlu I. Mursilis ise Anadolu birliğini Halep ve Babil seferlerinden sonra sağlamış. Eski Malatya'nın bu krallar döneminde kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli yol kavşağında olması nedeniyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu kabul edilebilir.
I. Mursilis, babası I. Hattusilis'in gösterdiği, dış menfaatlerin güneyde olduğu fikri üzerine hareket edip, Halep ve Bağdat'ı fethederek "Büyük Kral" unvanını aldığı Akad metinlerinde görülmektedir. Hitit krallarından Ammunas ile Huzziyas'tan biri döneminde M.Ö. 15. yüzyılda yer yer görülen isyanlar sonunda Hitit Birliğinin kuzey Suriye'deki egemenliği Mitanni Krallığının eline geçmiştir. Böylece, Eski Malatya'da bu dönemde Mitanni egemenliği altına girmiştir. Hitit kralı Şuppililiuma, M.Ö. 1450 yıllarında Fırat nehrini geçerek bölgede yer alan Mitanni egemenliğine son vermiştir. Böylece Eski Malatya'yı yeniden Hitit İmparatorluğuna kazandırmıştır. II. Mursilis, Mutavalli ve III. Hattusilis dönemlerinde Malatya, Hitit merkezine bağlı kalmıştır.
M.Ö. 1116-1096 yılları arasında bir Asur vesikasına göre, Asur kralı I. Tiglatplaser Eski Malatya üzerine yürüyerek kral Allumu'yu yenmiştir. Şehir halkını rehin alarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 1200-1000 yılları arasında kavimler göçü sebebiyle Anadolu'da karanlık bir devir hüküm sürmüştür. Hitit İmparatorluğu, bu dönem sonunda tamamen ortadan kalkmıştır. Hititler'in torunları, M.Ö. 1000 yılından sonra varlıklarını şehir devletleri halinde sürdürmüşlerdir. Eski Malatya, asıl önemini bu devirlerde almıştır. Hitit devleti, bir takım küçük feodal krallıklardan teşekkül ediyordu. Bu derebeyliklerden birisi de Fırat nehri'nin Eski Malatya civarında yaptığı dirseğin içinde bulunduğu tahmin edilen Alşe Krallığı idi.
Geç Hitit döneminde; Eski Malatya ve çevresinde özellikle İspekçur, Darende, Gürün ve Aslantepe'de Geç Hitit dönemine ait kitabeler ve siteller bulunmuştur. Heykeller ve siteller Geç Hitit devrinin Eski Malatya'da ne kadar geniş çevreye yayıldığını göstermektedir. M.Ö. 1000 yıllarında Malatya, Kargamış Krallığı'na bağlı olarak varlığını sürdürmüştür. Gürün yakınlarında bulunan bir kitabeye göre "Sasa" adlı bir kimse Eski Malatya kralı olarak bilinmektedir. Asur kralı II. Adad Nirari (M.Ö. 911-891) Kargamış'ı egemenliği altına alarak, Kargamış'ın Eski Malatya üzerindeki hakimiyeti son bulmuştur. Asur kralı III. Salmanassar (M.Ö. 858-824) Hilakku üzerinden Tabal'a geçmiş, burada 24 Tabal krallının takdim ettikleri haracı kabul etmiş ve dönüşünde Eski Malatya üzerine yürümüş, Eski Malatya kralı Lalli'yi yenerek (M.Ö. 835) ağır vergiye bağlamıştır.Geç Hitit şehir devletlerinden biri olan Eski Malatya'nın tarihini Hitit hiyeroglif kitabelerinden, Asur krallarının yıllıklarından ve Urartu kitabelerinden öğrenmekteyiz. Asur vesikalarında; Eski Malatya adı Milid, Melid, Milidia, Meliddu şeklinde geçmektedir. Urartu kaynaklarında Melitea, Hitit hiyeroglif kitabelerinde ise "Dana başı ve ayağı", "Şehir ayak dana başı" ideogramları ile temsil edilmiştir.
Urartu krallarından İspuinis (M.Ö. 824-816) ile oğlu Meunas (M.Ö. 816-807) zamanlarına ait Palu kaya kitabelerinde Milid kralı Sulumeli'yi mağlup ettikleri kaydı vardır. Fakat Eski Malatya kralı'nın bu yeni hakimiyete kolay kolay itaat etmediği anlaşılıyor. I. Argistis (M.Ö. 789-766) "Tanrı Haldi'nin sayesinde Hatti memleketlerine karşı sefer ettiğini ve Tuwate'nin oğlunun memleketini Melitea'yı zaptettiğini anlatmaktadır".
şu sırada Karakaya baraj gölü altında olduğundan, mulajı alınarak Malatya müzesine taşınmıştır.
Urartu egemenliği, Asur kralı III. Tiglatplaser'in tahta çıkışına kadar devam etmiştir. Bu kral döneminde Malatya, M.Ö.733'de yeniden Asur krallığına haraç veren beylikler arasına girmiştir. M.Ö. 722 yılında Eski Malatya kralı Funzianu, Asur kralı II. Sargon'a esir düşmüştür. Bu tarihte Asur kralının Eski Malatya'yı egemenliği altına aldığı, bir isyan sonunda M.Ö. 713 yılında Malatya kralı Tarhunaz'ı esir aldığı anlaşılmaktadır. Kralı halkı ile birlikte Asur'a, Basra'ya sürgün ettiği, Basra halkından bir kısmını Eski Malatya'ya yerleştirdiği bilinmektedir. Eski Malatya'ya Asurlu bir kral atadığını ve emrine 150 savaş arabası, 1.500 atlı, 20.000 yaya, 10.000 kalkan ve mızrak taşıyıcıları verdiğini II. Sargon'un kitabelerinden anlamaktayız. Buraya atanan kralın adı Mutallum'dur. Bu belgeye göre Eski Malatya şehrinin o günkü nüfus ve büyklüğü ile önemi gözler önüne serilmektedir. Asur kralı Sanherib (M.Ö 705-681) döneminde Asur egemenliğinde olan Eski Malatya, Asar Haddon (M.Ö. 681-669) zamanında Asur egemenliğinden çekilmiştir. Bundan sonra bölgede Med ve Perslerin hakimiyeti görülür.
Persler Dönemi
Pers kralı I. Dareios (Daryus, M.Ö. 522-485) ülkesinde düzenli bir yönetim kurmak amacıyla ülkeyi 127 vilayetten oluşan 23 büyük Satrab'lığa ayırdı. Eski Malatya bölgesi merkezi Kayseri (Mazaka) olan Kapadokya büyük satrablığına bağlandı. Eski Malatya yöresinde Med ve Pers egemenliğini yansıtan anıt eserlere rastlanmamıştır. Bölge ekonomisinin can damarı olan Mazaka- Eski Malatya arasındaki yol, bu dönemde önem kazandı. Eski Malatya; İran yaylasını Akdeniz'e bağlayan ulaşım yolu üzerinde sosyal ve ekonomik ilişkilerin düğümlendiği doğu ile batı arasında bir kent oldu. Eski Malatya, M.Ö. 4. yüzyılda Makedonya kralı İskender'in Anadolu'yu ele geçirmesinden sonra Perslerin idari sistemine dokunmadı. Bölgeye atadığı komutanları ile Helenistik kültürünün Anadolu'ya yayılmasını sağladı. Malatya, bu dönemde Helen kültürünün etkisinde kalmıştır.
İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra bu büyük imparatorluk, onun komutanları ve satrabları arasında bölüşülmeye başlandı. Eski Malatya bölgesine ilk önce, İskender'in Kapadokya satrabı Evmenes sahip çıktı. Ancak, Evmenes M.Ö. 315'de komutan Antigonos'a yenildi. İskender'in Babil satrabı Selevkos, uzun savaşlardan sonra Antigonos'u yenince İran, Irak ve Güney Anadolu toprakları bu sefer onun egemenliği altına girdi. (M.Ö. 312) Büyük Selökid devletinin temelleri atılmış oluyordu. Selevkos'un Eski Malatya'yı içerisine alan topraklarda da egemenlik kurması, ancak rakibi Lisimakhos'u M.Ö. 281'de yenilgiye uğratmasından sonra gerçekleşmiştir. Selökidlerin . Eski Malatya'da tahakkümleri bir yıl sürmüştür. Yöre insanının isyanı sonucu Selökidler Eski Malatya'yı terketmek zorunda kaldılar. Aynı zamanda Kapadokya Krallığı bölgede hakimiyeti ele geçirdi. Güney komşu Selökidlerle iyi geçinmeye çalışan Kapadokya yönetiminin Eski Malatya bölgesindeki egemenliği daha da güçlendi. Kapadokya krallığı, bir süre sonra "Sofen Prensleri" diye anılan ve bugünkü Harput yöresinde bağımsızlığını ilan eden prenslere boyun eğdi, Eski Malatya yöresinin yönetimini bırakmak zorunda kaldı (M.Ö. 212). Böylece bölgedeki yönetim, tekrar Selökidlerin eline geçmiştir. Bu yönetimden memnun olmayan yöre halkı, kuzeyde bulunan Pontus kralı Farmekes'in koruması altına sığınmıştır (M.Ö. 170). Eski Malatya bölgesi uzun süre Pontus Krallığına bağlı olarak kalmıştır. Pontus kralı Mitridates Evpator'un (M.Ö. 120-63), Pompeius komutasındaki Roma ordusuna yenilmesinden sonra bölge, merkezi Kelkit ırmağı kıyısındaki Kabira olan Roma eyaletinin sınırları içine alındı (M.Ö. 66).
Roma Dönemi
Roma ordularının uğrak yeri haline gelen Eski Malatya; kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlayan bir düğüm noktası üzerinde bulunuyordu. Fırat nehrinin doğu ile batıyı birbirinden ayırması, buranın önemini daha da artırmıştır. Bu bölgeye Romalılar iki lejyonlarını yerleştirmişlerdir. Bu lejyonlardan biri Melitene'ye (Eski Malatya) gönderilerek görevlendirilen lejyon XII. Fulminita'dır. Diğeri ise Samosata (Samsat-Adıyaman) gönderilen lejyon XVI. Flavia'dır. Roma'nın 30 lejyonundan ikisini Fırat kıyısına yerleştirmesi bölgenin önemini gözler önüne sermektedir. Melitene'ye yerleştirilen XII. lejyon doğudaki Roma'nın en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu lejyonlar bölgede asayişi sağlayarak, Karadeniz'den Zaugma'ya kadar uzanan doğu hudutlarının bekçisi olmuştur.
Romalıların XII. lejyonu buraya yerleştirmelerinin sebebi; buranın önemli bir yol kavşağında olması, Fırat'ın burada geçit vermesi, su kaynaklarının ve yiyecek depolarının boolmasındandır. XII. lejyonun Eski Malatya'da yerleştirilmesi ile Aslantepe'de bulunan şehrin yeri değiştirildi. Buranın 4 kilometre kuzeyine bugün (Eski Malatya’ya) Battalgazi ilçesi adı verilen yere kuruldu. Şehrin etrafı surlarla çevrildi. Şehir surları (M.S. 98-117) Traianus döneminde yapılmıştır. Traianus zamanında, Melitene, Parth'lara karşı önemli bir sınır üssü olmuş, askeri yolların geçtiği bir geçit noktası haline gelmiştir.
Romalılar döneminde sınır şehri olma özelliğini taşıyan Melitene'ye komşu devletler tarafından sürekli saldırılmıştır. Savaşlar sebebiyle yıpranan şehir surları, imparator Constantinus (M.S. 363) zamanında tamir ettirilerek genişletilmiştir. Bütün Roma ülkesinde olduğu gibi Melitene'de de huzursuzluk ve isyanlar artmış, şehir sürekli el değiştirmiştir. Daha sonra Pers kralı Sapor'u Bizans imparatoru Valens yenerek bölgede Roma nüfuzunu yeniden sağlamıştır. Romalılar tarafından askeri bir karargah olarak kullanılan Eski Malatya'da o döneme ait eserler tahrip olduğundan günümüze ulaşamamıştır. Ulaşabilinen kültürel buluntular ve kalıntılar Malatya müzesinde sergilenmektedir. Theodosius Magnus (M.S. 379-382), 395'te imparatorluğu oğulları Arcadius ve Honorius arasında bölüştürmüş. İmparatorluğun doğusu Arcadius'a düşmüştür. Eski Malatya, İmparatorluğun ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu içinde kalmış, bundan sonra da önemini sürdürmüştür.
Bizans Dönemi
Doğu Roma yönetiminde uzun yıllar kalan Eski Malatya, yine bir askeri üs olarak kullanılmıştır. Bu süre içerisinde surlar, yeniden onarılmıştır. Fulminatris lejyonu adı verilen askeri karargaha Bizanslılar "Likandos" adını vermişlerdir. Bizans imparatoru Akilleon (457-474) Eski Malatya'yı İmparatorluğun 12. Temi olarak adlandırmıştır. 532 yılında imparator Justinyanus zamanında şehir surları yeniden restore edilerek müstahkem hale getirilmiştir. Bunun zamanında Eski Malatya, bir eyalet merkezi durumundadır. Bizanslılar, Eski Malatya'yı Romalılardan daha çok geliştirmişlerdir. Şehrin su ihtiyacı, bugün olduğu gibi Derme Suyu olarak bilinen Gündüzbey su kaynaklarından karşılanmıştır. Öte yandan şehir içinde ve çevresinde bulunan kale kalıntılarından şehrin geniş bir alana yayıldığı ve Hristiyanlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Şehir ve çevresinde çok sayıda kilise ve manastır yaptırılmış, ancak bu mabetler İslam-Bizans mücadelesi sırasında tahrib edilmiştir. Müslümanlar tarafından yaptırılan cami ve mescitler, Hristiyanlarca aynı tarzda hareket edilerek yıktırılmıştır. Bizanslılar, Eski Malatya'yı Sasanilere karşı bir hudut şehri olarak kullanmışlardır. 575 yılının sonbahar mevsiminde Sasanilerle Bizanslılar arasında büyük bir meydan savaşı olmuş, Sasani imparatoru I. Hüsrev yenilgiyi hazmedemeyerek intikam amacı ile şehri yakıp yıkmıştır. Uzun süre Bizanslılar ve Müslüman Araplar arasında el değiştiren Eski Malatya, Avasım şehirlerinin merkezi durumuna getirilmiştir. Anadolu'da Fırat'ın doğu kısmı Müslümanların ilk istilası sırasında ele geçirilmiştir. Emeviler devrinde de bu fetih tamamlanarak Anadolu'nun güney bölümü olan Adana, Ceyhan ile Fırat arasındaki topraklar ların kontrolüne geçmiştir. Adana bölgesinin merkezi Tarsus, Fırat bölgesinin merkezi Malatya olmak üzere iki hudut valiliği kurulmuştur. Anadolu'nun tamamen Türkleşmesine kadar Eski Malatya, Bizans Bizans ve Araplar arasında paylaşılamayan bir merkez konumundadır. VII. yüzyıldan itibaren sürekli Arap akıncıların saldırısına uğramıştır. 1993 yılında Eski Malatya’da, Belediye hamamı inşaatı hafriyatı sırasında ele geçen VII. Mikhael Dukas (1071-1078) dönemine tarihlenen altın sikkelerden anlaşıldığı kadarıyla bu eserler
Malatya'da Bizans döneminin sonu olarak karşımıza çıkar.
İslam Dönemi
Müslüman Araplar, Anadolu'ya yaptıkları seferlerde Eski Malatya'yı birkaç defa ele geçirmişlerdir. İyaz bin Ganem'in Habib bin Mesleme komutasında Eski Malatya üzerine gönderdiği Arap ordusu kenti aldı ise de burada fazla kalamadı. Karşı saldırıya geçen Bizanslılar kenti geri aldılar. Suriye valisi Muaviye, Habib bin Mesleme'yi yeniden Eski Malatya üzerine gönderdi. 656 yılında kenti alan Mesleme, buraya askeri birlikler yerleştirdikten sonra yönetimi kendi atadığı bir valiye bıraktı. Muaviye (661-680) bu kente gelerek bir zaman kaldı ve asker sayısını artırdı. Kenti Müslümanlaştırmak gayesiyle Irak ve Suriye'den Müslüman halkın bir kısmını getirerek Eski Malatya'ya yerleştirdi. Bizanslılara karşı yapılan yaz seferlerinin üssü durumuna getirilmiştir.
Hz. Ali ile Muaviye taraftarları arasındaki mücadeleler zamanında Müslümanlar, Anadolu seferlerini ihmal ettiğinden fırsattan yararlanan Bizanslılar Müslüman halkın ve askerlerin çekilmiş olduğunu görerek Eski Malatya'yı yeniden zapt ettiler. Şehrin kalesini yıkıp, Müslüman halkı kılıçtan geçirdiler. Emeviler döneminde Halife Ömer bin Abdülaziz (717-720) kaçmakta olan Darende halkını Eski Malatya'ya yerleştirdi. Cavana bin ElHaras'ı buraya vali olarak atadı. 740-41 yılında Askivaş komutasındaki Bizans Ordusu Eski Malatya üzerine yürüdü. Kuşatma sırasında halk, kent kapılarını kapayarak Halife Hişam'dan (724-743) yardım istedi. Bunun üzerine Bizanslılar çekildilerse de Halife Hişam Eski Malatya'ya girdi, şehir onarılıncaya kadar buradan ayrılmadı.
Şehre vali olarak atanan Melih İbn-i Sebeb ve yanında seferlerde bulunan Battal Gazi Bizanslıların elinde bulunan Synada şehrini kuşatmışlardır. İslam orduları Pelezaium adı verilen yerde ağır bir yenilgiye uğramışlardır. Bu savaştan üç sene sonra 740 tarihinde Battal Gazi, Eskişehir yakınlarında Akronion önünde yapılan savaşta şehit düşmüştür.
Dilden dile anlatılan Battal Gazi kahramalıkları bu dönemdedir. Bizansın bileği bükülmez savaşçısı ve komutanı olan “Ahmar” Battal Gazi ile cenk ederek yenilmesi ve verdiği sözü tutarak “Ahmed Duran(Tarran)adını alarak müslüman ve Battal Gazi’nin en sadık askeri olması, bu zamanlara rastlamaktadır. Yine bu tarihlerde Eski Malatya'da Bizans-Arap çatışmalarında Battal Gazi'nin silah arkadaşı Abdul vahap'ın da şehit düştüğü sanılmaktadır.
755 tarihinde Bizans İmparatoru V. Konstantinos tarafından yakılıp yıkılan Eski Malatya, aynı tarihte Salih bin Ali bin Abdullah komutasında saldırıya geçen İslam ordusu, V. Konstantinos komutasındaki Bizans ordusunu yenerek şehri yeniden ele geçirmişlerdir. Abbasi Halifesi El Mansu(754-775), yeğeni İmam Abdulvahap bin İbrahim'i Eski Malatya valiliğine atadı. Vali, 757 yılında Hasan bin Kahtaba komutasındaki kuvveti ile gelerek Eski Malatya'yı yeniden onarttı. Onarımı tamamlanan Eski Malatya'ya 4.000 kişilik kuvvet bırakarak buradan ayrıldı. Halife Harun El Reşit (786-809) döneminde Eski Malatya'ya karşı yapılan bir Bizans saldırısı püskürtülmüş ve şehir tahkim edilmiştir.
Halife el Memun döneminde (813-833) oğlu Abbas Malatya'yı üs durumuna getirerek Bizanslılar üzerine saldırılar düzenledi. Bizans İmparatoru Theophilos, 837 yılında Doğanşehir ve Eski Malatya üzerine saldırıya geçerek yöreyi yakıp yıktı. 838 yılında Halife El Mutasım'ın (833-842), Ebu Said Muhammed bin Yusuf komutasında Bizanslılara karşı çıkardığı Arap ordusu başarılı olamadı. Türk Asıllı Afşin ve Arap asıllı Abdullah bin Mervan El Akta komutasındaki İslam ordusu Eski Malatya halkının da yardımıyla Bizans ordusunu bozguna uğrattı. Ancak 841 yılında Bizans orduları, şehri yeniden ele geçirdiler. 9. yüzyılın ortalarına doğru Eski Malatya'nın batı ve kuzey yörelerinde yerleşmiş bulunan Pavlikiyenler Bizanslılara karşı ayaklandıklarından Eski Malatya Valisi Ömer bin Abdullah bin El Akta onları destekledi. 863 yılında Anadolu içlerine bir sefer düzenledi. 3. Michael (842-867) Petronas komutasındaki Bizans ordularınca ağır yenilgiye uğratıldı. Komutan Ömer bin Abdullah El Akta bu savaşta şehit düşmüştür.
I. Basileios (867-886) zamanında Bizans ordusu Darende ve Doğanşehir'i alarak, buraları yakıp yıktılarsa da Eski Malatya'yı ele geçiremediler. Bizanslılar, kuşatma sırasında ağır kayıplar verdiler. İmparator esir olmaktan zor kurtuldu. 917 yılında Arap komutanı Munis El Muzaffer Eski Malatya'dan İç Anadolu üzerine bir sefer düzenledi. Bu seferi 923 yılında Muhammed bin Nasır, yaz ve kış seferlerinden başarı kazanması üzerine Bizanslılar 926-927 yıllarında Kurkuas komutasındaki bir ordu ile karşı saldırıya geçtiler ve Eski Malatya yöresini yağmaladılar. Eski Malatya valisinin oğlu Ebu Hafs ile komutanı Ebul Aşaş'ı Kurkuas'a göndererek Bizans egemenliğini kabul etti.
Musul Hamdani emiri Nasr üd- Devle El Hasan'ı (929-962) amcası Said üd-Devle Malatya'ya sefer düzenleyerek şehri Bizanslılardan geri aldı. 934 yılında, Kurkuas, Eski Malatya'yı yeniden alarak surların tümünü yıktırıp, kenti savunmasız bıraktı.Bunu izleyen yıllarda Hamdani Sultanı Seyf üd-Devle Ali (945-967) birkaç defa Eski Malatya'yı istila etti. 961-962 yılında komutanlarından Naca, Bizanslılarla çarpışarak 18 gün boyunca şehri yağmalayıp, yakıp yıktırdı.
Bizans İmparatoru II. Nikephor Focas, (963-969) Güneydoğu Anadolu ve Suriye'yi ele geçirdikten sonra savunmasız durumdaki Eski Malatya'yı yeniden oturulur duruma getirmeye çalıştı. Suriye Yakubileri'ne haber salarak Eski Malatya'ya gelip yerleşmelerini istedi. 970 yılında Yakubilerden büyük bir kısmı Eski Malatya yöresine yerleşerek, Bizans egemenliği altında hayatlarını sürdürmeye başladılar.
SELÇUKLULAR DONEMİ
II. yüzyılda Türkler akın akın Anadolu'ya yöneldiler. Malazgirt zaferinden önce Eski Malatya 1057 yılında Türklerin eline geçti ise de Bizanslılar kenti geri aldılar. I. İsaakios Comnenos (1057-1059) döneminde Türkler Eski Malatya'yı ele geçirip halkını tutsak ettiler. Kenti tekrar ele geçiren Konstantinos Ducas (1059-1067), (1060-61) yıllarında Eski Malatya'nın sur ve hendeklerini yeniden yaptırdı. Ne var ki kent 1064 ve 1066'da kısa süreli de olsa Türklerin eline geçmesine engel olamadı. Ancak kuşatma için gerekli silahları olmayan Türkler, düzenli Bizans ordularıyla başa çıkamayarak almış oldukları toprakları bırakıp, geriye çekilmek zorunda kalıyorlardı. Bu sırada Ortodoks Bizanslılarla Gragoryen Ermenileri arasındaki anlaşmazlık devam etmekteydi. Bizanslılar, 11. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu'yu istila ederek, buradaki Ermenileri Fırat yöresine sürdürmüşlerdi. Aynı yüzyılda başlayan Türk akınları yüzünden Ermeniler, güneybatıya doğru inip Eski Malatya, Maraş ve Urfa bölgesinde toplandılar. Ermeniler, kendilerine zorla Ortodoksluğu kabul ettirmeye çalışan Bizanslılara düşmandılar. Bu yüzden Anadolu'nun Türklere karşı savunulmasında Bizanslılara yardımcı olamadılar.
1071 yılında Bizans İmparatoru IV.Romanos Diogenes (1068-1071), Türkleri Anadolu'dan atmak için büyük bir sefer düzenledi. Malazgirt'te savaş alanını topluca terk eden Ermeniler, Balkanlarda Bizans Ordusuna dahil edilmiş olan Uz ve Peçenek Türkleri'nin Alparslan safına geçmesiyle Bizanslıların büyük bir bozguna uğramalarına sebep oldular. Bu zaferle Bizanslıların son direnme güçlerini kıran Türkler, hızla Anadolu içlerine akmaya başladılar. Kendi aralarında başlayan saltanat kavgalarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah kendilerine vilayetler verilmediği için isyan eden şehzadeler ve başka beyler de kendi boylarıyla Anadolu'da bir yurt tutmaya çalışıyorlardı. 1072 yılında Alparslan'ın ölümü üzerine oğlu Melikşah (1072-1092) tahta geçti. Ama amcası Kavurd onun sultanlığını tanımadı. Kavurd'un başlattığı ayaklanmayı bastıramayacağını anlayan Melikşah, bu sırada Anadolu'nun fethiyle uğraşan Artuk Bey'i yardıma çağırdı.
Artuk Bey, 1073 yılında Anadolu'dan Melikşah'a yardım etmek amacıyla ayrıldı. Bu arada saltanat iddiasıyla Alparslan'a karşı ayaklanmış olan Kutalmışoğulları'ndan Süleyman Şah ile kardeşi Mansur, Konya'dan İznik'e kadar olan bölgeyi ele geçirerek 1075 yılında merkezi İznik olmak üzere Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurarak bağımsızlığını ilan etti.
Akın akın gelen Türk göçlerinin Batı ve Orta Anadolu'da toplanmalarından yararlanan, Ermeniler, doğuda birtakım prenslikler kurdular. Bizanslıların Eski Malatya-Antakya hattını Türklere karşı korumakla görevlendirdikleri Ermeni komutanı Filaretos, Malazgirt savaşından sonra kendi hesabına hareket etmeye başladı. Frank komutanı Raimbaut ve askerleri ile Toroslar'daki Ermeniler onun yönetimi altında birleştiler. Böylece güçlenen Filaretos, 1074 yılında Bizans İmparatoru VII. Michael Ducas'ın Antakya valiliğine atadığı komutan İzak'ı bozguna uğratmaya muvaffak oldu. Daha sonra Muş, Siirt yörelerinde Bizanslılara bağlı kalan Ermeni Prensi Thornig ile çatışmaya girişti. Bu savaşlar sırasında Raimbaut öldü ise de Thornig'i saf dışı bırakmayı başardı. 1077 yılında Urfa'yı Bizans valisi Leon'un elinden aldığı gibi, Eski Malatya'da yerleşen Ortodoks Ermeni Gabriel'i de kendisine bağladı. Selçuklulardan çekinen Filaretos, karısını Bağdat'a göndererek Melikşah'dan sağladığı bir fermanla Eski Malatya'da hakimiyetini perçinledi. Fırat boylarında ortaya çıkan Ermeni Vasag'ı da 1079'da öldürten Filaretos, ardından Antakya'daki Rumları ortadan kaldırdı. Böylece; Eski Malatya, Maraş, Antakya ve Urfa yörelerini içine alan oldukça büyük bir prenslik kurdu. Bu sırada Anadolu Selçukluları güçlenmiş, sınırlarını genişletmeye başlamışlardı. Bu durumdan kaygı duyan Filaretos, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ile kurmuş olduğu dostluğu devam etmekteydi. Süleyman Şah da, bu dostluğa karşı 1082 yılında doğu seferine çıkarak Kilikya yöresini kendisine bağladı. 1085 yılında Antakya seferine çıktığında Danişmendli Beyi Melik Danişmend Gazi, Eski Malatya üzerine yürüdü, ama kenti alamadı. Filaretos, Melikşah'ın desteğini almak umuduyla Rey'e gitti. Bu gidişten bir sonuç elde edemedi ve kısa bir süre sonra Maraş'ta öldü. Süleyman Şah'ın 5 Haziran 1086 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın komutanlarından Tutuş tarafından öldürülmesi üzerine oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan'ın esir edilmeleri Anadolu Selçukluları'nı büyük bir sarsıntıya uğrattı. Süleyman Şah, bu sefere çıkarken yerine komutanlarından Ebu'l Kasım'ı bırakmıştı. Bu suretle devletin çökmesini engelledi.
1092 yılında Melikşah'ın ölümü üzerine İran'dan kaçan I. Kılıç Arslan İznik'e döndü. Onun yönetiminde Anadolu Selçukluları tekrar kısa sürede toparlandılar. Melik Danişmend Gazi ise Eski Malatya'yı ele geçirmek için plan yapıyordu. I. Kılıç Arslan'ın kardeşi Kulan Arslan (Davud) Eski Malatya'yı kuşattığında Melik Danişmend Gazinin de şehirde gözü olmasından dolayı oraya girerek Anadolu Selçukluları ile Ermeni Gabriel'i uzlaştırdı. Danişmendliler, Eski Malatya üzerine saldırmak için uygun bir ortam beklerken, I. Kılıç Arslan 1095 yılında Eski Malatya'yı kuşattı. Anadolu Selçukluları Eski Malatya'yı Danişmendlilerden önce ele geçirmek için kuşatmayı yoğunlaştırdılar. Şehrin Ermeni ve Süryani halkı teslim olma yanlısı idi. I. Kılıç Arslan, bazı ayrıcalıklar tanıyacaklarına söz vererek Süryani patriğinin desteğini aldı ise de Gabriel onu öldürttü. Bunun üzerine, Anadolu Selçukluları kenti savaşla almaya karar verdiler. Bu sırada, I. Haçlı seferinin başlaması I. Kılıç Arslan'ın kuşatmadan vazgeçmesine sebep oldu.
1102 yılında (18 Eylül) Gümüştekin Ahmed, Eski Malatya’ ya girmiş fakat bir süre sonra şehir selçuklulara geçmiştir.
Konya ve yöresinin yönetimini de Hasan bey üstlendi. 1110 yılında İran'dan kaçan Şahinşah, Konya'ya gelerek tahta çıkıp Selçukluların yeniden toparlanmasını sağladı. 1115 yılında, Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar, Porsuk komutasındaki bir orduyu Anadolu üzerine gönderdi. Artuklu beyi Necmeddin İl Gazi ve Eski Malatya Sultanı Tuğrul Arslan ve Atabek'i Belek Porsuk'u yenerek geri çekilmeye zorladılar. Bu arada Anadolu Selçukluları arasında taht kavgaları başlamıştı. Şahinşah'ın kardeşi Mesut, kayınbabası Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin'in yardımıyla 1116 yılında, Anadolu Selçuklu tahtını ele geçirdi. Bu sırada, Artuklular ile Eski Malatya Selçukluları, Franklara karşı savaşıyorlardı. Bunu fırsat bilen Mengücük beyi İshak (1118-1142) Eski Malatya Sultanı Tuğrul Arslana ait Harput havalisine 1118 yılında bir akın yaptı. Bunun üzerine, 1119 yılında Tuğrul Arslan'ın Atabeyi olarak bu bölgeyi idare eden Belek, Mengücüklü beyliği üzerine yürüyerek Kemah bölgesini ele geçirdi. Trabzon Rum dukası Konstantin Gabras'ın yardımını sağlayan Mengücük beyi İshak geri döndüğünde, Tuğrul Arslan ve Atabeyi Belek, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin ile onlara karşı bir ittifak yaptılar. Gümüşhane'ye bağlı Şiran havalisinde (1120) yapılan savaşta Konstantin Gabras ile Mengücük beyi İshak yenilerek esir düştüler. Emir Gazi Gümüştekin esirleri, Tuğrul Arslan ve Belek'e danışmadan serbest bıraktığından, Danişmendliler ile Selçukluların arası açıldı.
1122 yılında Artuklu Beyi Necmeddin İl Gazi öldü. Yerine oğlu Hüsameddin Timurtaş geçti ise de ülkenin asıl yönetimi Eski Malatya Sultanı Tuğrul beyin Atabey'i Belek'in elinde idi. Belek'in gücünden çekinen, Danişmedli Emir Gazi Gümüştekin, Eski Malatya Sultanı Tuğrul Arslan üzerine yürümeyi göze alamıyordu. Ancak, Belek'in 1124 yılında ölümünden sonra, Danişmendli Emir Gazi Gümüştekin Anadolu Selçuklu sultanı I. Mesud ile Eski Malatya üzerine yürüdü. Yöre bütünüyle işgal edildi ise de Eski Malatya teslim olmadı. Gümüştekin oğlu Muhammed'e kuşatmaya devam etmesini söyleyerek geri döndü. Muhammed, Eski Malatya yakınlarında Samanköy'e yerleşerek kenti altı ayın üzerinde kuşatma altında tuttu. Eski Malatya'da kıtlık baş göstermesi üzerine, Tuğrul Arslan Haçlılardan yardım istedi. Bu sırada Halep'i almaya çalışan Haçlılar, yardımda geç kaldılar. Tuğrul Arslan annesini de yanına alarak Minşar kalesine çekildi. Eski Malatya'yı, yöreye gelmiş olan Gümüştekin'e teslim etti. (1124)
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud, kardeşi Tuğrul Arslan'ı böylece saf dışı bıraktıktan sonra Eski Malatya'yı Emir Gaziye terk etti.
Ancak, Ankara, Kastamonu yörelerine hakim olan kardeşi Melik Arap, babasına ait olan beldenin Danişmendliler'e verilmesine kızdı ya da bunu bahane ederek topladığı kuvveti ile 1126 yılında I. Mesud'un üzerine yürüdü. Emir Gazi Gümüştekin, o sırada Artuklular'la uğraştığından, Sultan I. Mesud yenildi. Bizans İmparatoru II. Yuannis Komnenos'dan yardım alarak geri dönen I. Mesud kayınbabası Emir Gazi Gümüştekin ile birleşip Melik Arap üzerine yürüyerek onu yendiler. Böylece Anadolu Selçuklu taht kavgaları sona ermiş oldu.
1134 yılında Danişmend Gazi Gümüştekin öldüğünde, tahta büyük oğlu Melik Muhammed geçti ise de, kardeşleri Ayn Ud Devle ile Yağan onun sultanlığını tanımadılar. Melik Muhammed 1135 yılında Yağan'ı öldürttü, Ayn Ud Devle Malatya'ya kaçtı fakat burada tutunamadı. Melik Muhammed, 1143 yılında öldüğünde, Zunnun, Yunus ve İbrahim adlarındaki oğulları arasında taht kavgaları çıktı. Bu kavgalara Melik Muhammed'in kardeşleri Yağıbasan ile Ayn Ud Devle de karıştılar. Daha önce Eski Malatya'dan ayrılmak zorunda kalan oğlu Ayn Ud Devle, Minsar kalesi beyi Yunus ile birleşerek geri döndü. Kent halkı kendisini hükümdar olarak tanıdı. I. Mesud ise Zunnun'u destekliyordu. Sultan I. Mesud, Yağıbasan'ı yendikten sonra 1143'te Eski Malatya'yı kuşattı. Kuşatma, Bizanslıların saldırıya geçmesi üzerine kaldırıldı. 1144 yılında, şehri ikinci defa kuşatan I. Mesud, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos'un saldırması üzerine kenti yine alamadı.
Ayn Ud Devle 1152 yılında ölünce yerine çocuk yaştaki oğlu Zulkarneyn geçti. Sivas'ta hüküm süren Yağıbasan, Zulkarneyn ile I. Mesud'a karşı ittifak yaptılar. Selçuklular'ın Sivas'a yürümesi üzerine, bağışlanması için ricada bulundu. Yağıbasan'ı böylece saf dışı bırakan I. Mesud, Eski Malatya üzerine yürüdü, direnemeyeceğini anlayan Zulkarneyn, Selçuklu egemenliğini tanıdı.
1155 yılında I. Mesud ölünce, yerine oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Sivas emiri Yağıbasan, Kayseri emiri Zunnun ile Eski Malatya emiri Zulkarneyn, onun sultanlığını tanımadılar. Selçuklu tahtına, Ankara-Çankırı emiri Şahinşah'ı geçirmek için ayaklanan ittifak güçlerine yenilen II. Kılıç Arslan, yardım almak umuduyla Bizanslılara sığındı (1162) Bizanslılardan aldığı yardımla geri dönen II. Kılıç Arslan, Artuklu Kara Arslan, Mardin emiri Necmeddin Alp'i, Dilmaçoğlu beyi Fahrettin Devlet Şah da ona katıldılar. II. Kılıç Arslan batıdan öbürleri doğudan saldırıya geçince, Yağıbasan kaçmak zorunda kaldı. (1163) II. Kılıç Arslan, bundan sonra Eski Malatya'yı ele geçirmeye çalıştı. Eski Malatya emiri Zulkarneyn (1162) de ölmüş, yerine oğlu Melik Nesrettin Muhammed geçmişti. Ancak kardeşi Feridun onu tahttan indirdi. Nasrettin Muhammed de II. Kılıç Arslan'a sığındı.
Anadolu Selçukluları bu karışık ortamdan yararlanarak 1171 yılında Malatya'yı kuşattılar. Fazla direnemeyeceğini anlayan Ferudun kentten ayrılarak, II. Kılıç Arslan'ın rakibi atabey Nureddin Mahmut'un yanına sığında. Nureddin Mahmud, Anadolu Selçuklularına karşı savaşı hazırlandığından, II. Kılıç Arslan kuşatmadan vazgeçti. Eski Malatya yöresinden 12.000 kişiyi sürgün ederek Kayseri'ye döndü. Nureddin Mahmut 1174 yılında ölünce, Anadolu Selçuklularının yanında bulunan Melik Nesreddin Muhammed gizlice Eski Malatya'ya girdi. Kardeşi Feridun'u öldürdükten sonra kente hakim oldu. (15 Şubat 1175) Öteden beri Eski Malatya'yı almak isteyen Anadolu Selçukluları 1178 yılında kenti kuşatınca Nesreddin Muhammed Harput'a kaçtı ve Eski Malatya Anadolu Selçuklularının eline geçti.
II. Kılıç Arslan (1186) yılında ülkesini, yaşlandığı için sağlığında on bir oğlu arasında paylaştırdı. Eski Malatya, Muizeddin Kayserşah'ın payına düştü. Kısa bir süre sonra kardeşler arasında taht kavgaları başladı. Sivas emiri Kutbeddin Melikşah, Konya'yı ele geçirip, kendisini veliaht ilan ettirdi ve öbür kardeşlerini saf dışı bırakmaya çalıştı. Baskıdan bıkan Malatya emiri Muizeddin Kayserşah, 1191 yılında Selahaddin Eyyubi'ye sığındı. Onun desteğini sağladıktan sonra Eski Malatya'ya dönebildi. Kııtbeddin Melikşah bu defa Kayseri emiri Nureddin Sultanşah'ı saf dışı etmeye karar vermiş, II. Kılıç Arslan'ı da kendisine katılmaya zorlamıştı. Kayseri'nin kuşatılması sırasında, Kutbeddin Melikşah'ın baskılarından bıkan II. Kılıçaslan Nureddin Sultan Şahinin yanına kaçtı. Bunun üzerine Kutbeddin Melikşah geri dönerek Konya'da Sultanlığını ilan etti. II. Kılıç Arslan, Nureddin Sultan Şah saltanat hırsı ile yaptığı baskılar yüzünden, Uluborlu emiri Gıyaseddin Keyhüsrev'in yanına gitti. Onu kendisine veliaht yaparak Konya'yı ele geçirdi. II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldüğünde yerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Ancak, 1196 yılında Konya'yı alan Tokat emiri Süleyman Şah, Anadolu tahtına çıktı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev de Bizanslılardan yardım almak üzere İstanbul'a gitti. II. Süleyman Şah, ülkede birliği sağlamaya çalıştı. 1200 yılında Eski Malatya'yı ele geçirdi. Eski Malatya Emin Muizeddin Kayserşah, Eyyubilere sığınmak zorunda kaldı. 1205 yılında, II. Süleymanşah öldüğünde yerine çocuk yaştaki oğlu III. İzzettin Kılıç Arslan geçti. 1196 yılında tahtı II. Süleyman şah'a kaptıran I. Gıyaseddin Keyhüsrev geri dönerek Konya'yı aldı ve Sultanlığını ilan etti. Oğullarından İzzettin Keykavuş'u Eski Malatya'ya Alaaddin Keykubad'ı Tokat'a, Celaleddin Keyferudun'u Koyulhisar'a Emir olarak atadı.
Gıyaseddin'in 1211 yılında ölümünden sonra yerine büyük oğlu Malatya emiri İzzettin Keykavus geçti. Kardeşi Alaaddin Keykubad onun Sultanlığını tanımayarak, ayaklandı, sonuçta yenildi. Malatya civarında bulunan Masara (Minşar) ve bilahare de Kezirpert kalesine hapsedildi. I. İzzettin Keykavus'un 1220 yılında ölümünden sonra yerine, I. Alaaddin Keykubad geçirildi. Keykubad, Malatya şehir surlarını onartarak, kentin savunma gücünü arttırdı. Şehri imar eden Keykubad'ın en önemli eserlerinden biri de 1224 yılında yapılan ve Anadolu Büyük Selçuklu Mimari geleneğini temsil eden tek eser Malatya Ulu Camii (Eski Malatya-Battalgazi) dir.
Keykubad, Fırat boylarında 1226 yılında yeni fetihlere girişti. Adıyaman, Kâhta ve Çemişgezek Kaleleri sultana tabi olmuştur. Kış yaklaştığında, Malatya'dan ayrılarak Antalya'ya hareket etmiştir. Alaaddin Keykubad yerine İzzettin Kılıç Arslan'ın geçmesini istiyordu. Ancak, 1237 yılında öldüğünde, dönemin veziri Sadettin Köpek, hile ile II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i başa geçirdi.
Anadolu Selçuklularının hizmetinde bulunan Harzemşahlı beyler, bu durumu kabullenemediler. II. Gıyaseddin, Harzem Beylerinin ve askerlerinin başında bulunan Kayırhan'ı hapsettirdi. Kayırhan'ın hapiste ölümü üzerine Harzemşahlılar, batı ve orta Anadolu'yu terk ederek, Malatya'ya doğru hareket ettiler. Masara veya Arapgir yolundan Fırat Nehrini geçtiler, yol üzerinde bulunan bütün vilayetleri yağma ettiler.
Bu durumda telaşa düşen IL. Gıyaseddin Keyhüsrev, Kemalettin Kamyar'ı merkez ordusunun komutanlığına tayin edip, Harzemleri geri döndürmek maksadıyla gönderdi. Kemalettin Kamyar Malatya'ya geldiğinde vilayetin subaşısı olan Seyf Ud Devle Er Tokuş'u onları takiben Harput'a yolladı. O da Harput subaşısı Seyfettin Bayram ile birlikte Harzemlilerin de anlaşmaya yanaşmamaları sonucu savaş başladı. Onlar Seyfeddin Bayram'ı bazı askerleri ile öldürdüler, Seyf Ud Devle Er Tokuş'u da esir ettiler. Yöre büyük zararlar gördü. Moğol istilasının yaklaştığı sırada Harzemşahları kaybetmek, devletin direnme gücünü büyük ölçüde azalttı. 1240 yılında Baba İshak'ın emri üzerine Türkmenler, sığır, koyun ve diğer mallarını satıp silah satın aldılar; cihad ilanı Türk kabile ve obaları arasında yayılınca, Türkmenler her köşeden karıncalar gibi İsyana başladılar, kısa sürede bu isyan büyüyüp genişledi.
Eski Malatya Subaşısı Muzaffereddin Alişir, ayaklanmayı bastırmaya çalıştıysa da büyük kayıplar vererek bozguna uğradı. Eski Malatya'ya dönen Muzaffereddin Alişir, yeniden asker toplayarak ayaklananların üzerlerine yürüdü, fakat yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Devlet bu ayaklanmayı güçlükle önleyebildi. (27) Selçukluların bu durumunu gören Moğollar, kararsızlarından sıyrılıp, Anadolu'ya saldırıya geçtiler. 1243 yılındaki Kösedağ Savaşında Selçuklular yenilgiye uğrayınca, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Tokat'a kaçtı. Kösedağ bozgunu üzerine, Eski Malatya subaşısı Reşideddin, yanına adamlarını ve değerli eşyalarını alarak Eski Malatya'yı terk etti. Yöneticisiz kalan Eski Malatya'da Müslüman ve Hıristiyan halk, anlaşıp kent surlarına ve kapılarına muhafızlar görevlendirerek Eski Malatya'yı dış saldırılardan korudular. Ancak, Moğol istilası ürünlerin toplanmasına engel olmakta idi. Moğollarla anlaşma yapıldı ve kentin subaşısı Reşideddin geri döndü. Bu sırada Yasavur Noyan komutasındaki bir Moğol ordusu, Halep' ten sonra Eski Malatya önlerine geldi.
Moğollar surların dışında kalan halkı öldürüp, ürünleri yaktılar. Subaşı Reşideddin, kent halkından 40.000 Altın toplayarak Moğollara verdi ve onların Azerbaycan'a dönmelerini sağladı. Moğolların ayaklanmasından sonra Eski Malatya'da kıtlıkla birlikte veba salgını baş gösterdi.
1256 yılında Baycu Noyan, Anadolu seferi-ne çıktı. II. İzzettin Keykavus'un Bizanslılara sığınması üzerine, IV. Kılıç Arslan Anadolu Selçuklu tahtında rakipsiz kaldı. 1257 yılında Baycu Noyan'ın Azerbaycan'a gitmesinden sonra geri dönen II. İzzettin Keykavus tahtı ele geçirdi. II. İzzettin Keykavus, Şerafettin Ahmed'i Eski Malatya'ya gönderdi. Moğollara yenilmesi üzerine yerine, cüssesi küçük zekası ve cesareti yüksek Ali Bahadırı Eski Malatya'ya gönderdi. Büyük bir kıtlık geçiren ve buğdayın bir yükü 120 dirheme satılan Malatya'da halk Ali Bahadırı iyi karşılayarak, Sultan İzettin'in hakimiyetini kabul ettiler. Onun otoritesi ile yollar açıldı ve kıtlığa son verildi. Ancak, Baycu Noyan, Malatya üzerine yürüyünce, Ali Bahadır Kahta'ya kaçtı. Baycu Eski Malatyalılara Kılıç Arslan'ın saltanatını tanımaları için yemin ettirdi ve şehrin altınlarını toplayarak, Bağdat muharasına giderken, Kılıç Arslan'ın emirlerinden Fahrettin Ayaz'ı Eski Malatya valiliğine tayin etti. Baycu, 1258 yılında Anadolu'dan ayrılınca, Ali Bahadır Eski Malatya önlerine geldi. Ettikleri yemine bağlı kalan Malatya halkı, Moğol istilasından da korktuğu için kentin kapılarını kapalı tuttular. Ancak, baş gösteren açlık yüzünden açmak zorunda kaldılar. Ali Bahadır, Kılıç Arslan yanlısı Fahrettin Ayaz ile iğdiş başı Muin'i öldürttü. Ali Bahadır Moğolların ilerlediğini öğrenince Eski Malatya'yı terk edip, Sultan İzettin'in yanına döndü. Ülke karışıklıklar içinde bunalmıştı. Moğol baskısı giderek artıyor, Anadolu'daki Türkmen boyları da fırsat buldukça ayaklanıyorlardı. İlhanlı hanı, Olcayto, Anadolu üzerindeki İlhanlı egemenliğinin çökmekte olduğunu görünce 1314 yılında Emir Çobanı Naib tayin eylemişti. Olcayto için Haraç toplayan Mardu ve Cemaleddin, Eski Malatya halkına sürekli baskı uyguladılar. saldırıya uğrayan Eski Malatyalılar bu mülkün 170 yıldan beri kendilerine ait olduğunu, Selçuklu sultanlarının verdiği beratların ellerinde bulunduğunu söyleyerek acı acı yakınıyorlardı. Halep Memlük emiri Seyfettin Tengiz, ordu ile Malatya'ya varınca Cemalettin Hızır, kentin ileri gelenleri ile birlikte onu karşıladı ve bağışlanmaları dileğinde bulundular. Seyfettin Tengiz tarafından affedilen Eski Malatya halkı askerlerin şehri yağmalamalarına müsaade etmemek için kapıya bırakılan muhafızları dinlemeyerek şehre girdiler. Selçuklular devrinde Eski Malatya, sanayi ve ticareti ileri, zengin bin şehirdi. Burada kumaş dokuyan tezgah miktarı 12.000 ile 19.000 anasındaydı. İşte Memlük askerleri bu zengin şehri yağmalamaya başladılar. Müslüman-Hıristiyan farkı gözetmeksizin kıymetli eşyalarını alarak esir ettiler. Bununla beraber dönüşte Müslüman esirleri serbest bıraktılar. Memlükler kentten ayrıldıktan sonra Emin Çoban, Eski Malatya'ya gelip düzeni sağladı. Yakılıp yıkılan yapıların onarılmasını emretti. Malatya'nın müdafaası için de 2000 süvari bıraktıktan sonra, 1315'te Tebriz'e döndü. 1318 tarihinden sonra da Anadolu Selçuklu
BEYLİKLER ve OSMANLI DÖNEMİ
1317 yılında, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır döneminde, Emir Çoban büyük güç kazandı. Oğlu Timurtaş'ı Anadolu valiliğine atadı. 1327'de Emir Çobanın ölümü ile Timurtaş yerine vekil olarak Alaaddin Eratna Bey'i bırakarak Memlüklüler'e sığındı. Eratna Bey, 1338 yılında Memlüklülerin egemenliğini tanıdıysa da 1340 yılında bağımsızlığını ilan etti. Bu sırada, Elbistan ve Maraş yöresinde büyük kitleler halinde toplanmış olan, Oğuzların Bozok kolundan Dulkadir Türkmenleri, 1339 yılında Memlüklüler'e bağlı olarak Dulkadir Beyliği'ni kurdular. Zeyneddin Karacabey, 1340 yılında Memlüklü Sultanı Melik Nasriddin Muhammed tarafından, Türkmen beyliğine ve Elbistan valiliğine atandı. 1348 yılında Memlüklüler'e isyan eden Zeyneddin, Melik Zahir unvanını alarak bağımsızlığını ilan etti. Memlüklülerin üzerine yürümesiyle Karacabey, Eratna beyi Mehmet Bey'e sığındı, Mehmet bey de onu Memlüklüler'e teslim etti. Karacabey'in yerine Elbistan valiliğine atanan Halil bey kısa sürede Malatya, Maraş ve Harputu ele geçirdi. Dulkadiroğluları'nın güçlenmesinden kaygı duyan Memlük Sultanı Seyfettin Berkuk, 1386 yılında beyliğin başına Sülibey'i geçirdi.
Kadı Burhanettin'in 1398 yılında Akkoyunlu Karayülük Osmanbey tarafından öldürülmesinden sonra Yıldırım Beyazıt, Eski Malatya ve Elbistan'ı ele geçirmeyi planladı. Memlük sultanı Berkuk'un ölümü ile yerine geçen Ferec'in küçük yaşta olması ve devlet adamları arasında çıkan anlaşmazlıklar Yıldırım Beyazıt'a aradığı fırsatı verdi. Memlüklüler'den, Eski Malatya'nın kendisine verilmesini isteyen Beyazıt, isteği reddedilince 1399 yılında şehri kuşatarak Eski Malatya'yı ele geçirdi. Darende de bu tarihte Osmanlılar tarafından alındı. Beyliğin başına Nasriddin Mehmet bey geçirildi.
Bu sırada, Anadolu'da Timur istilası başlamıştı. Timur'a karşı bazı düşmanca davranışlarda bulunan Nasriddin Mehmet, Memlüklüler'e bağlılığını gösterdi. Ancak, 1401 yılında Timur'un Eski Malatya'yı yakıp yıkması üzerine Timur'un egemenliğini kabul etti. Memlüklüler'le anlaşarak Timur'a karşı birlikte hareket etmek istediyse de Malatya'yı ele geçiren Osmanlılara kızgın olan Memlüklüler teklifi kabul etmediler. 1402 Ankara savaşında Osmanlıların yenilmesi üzerine, Anadolu'da beylikler yeniden canlanmaya başladı. Daha sonra Dulkadiroğluları beyliği yüzünden Memlüklüler'e Osmanlılar arasında sürekli çatışmalar oldu. Hersek Zade Ahmet Paşa ile Hadım Ali Paşanın komutasındaki Osmanlı ordusunun Memlüklüler'e yenilmesi üzerine, Dulkadiroğlu Ala Ud-Devle (1479-1515) Osmanlılara karşı düşmanca bir tutum içerisine girdi. Çaldıran Savaşı'ndan sonra (1515) Yavuz Sultan Selim, Sadrazam Hadım Sinan Paşayı Dulkadir beyliği üzerine gönderdi. Dulkadir beyi Ala Ud-Devle, Turna Dağı Savaşı'nda yenilerek dört oğlu ile birlikte öldürüldü. Beyliğin başına Şahsuvar Bey'in oğlu Ali Bey, Osmanlı Hükümdarı adına hutbe okutmak ve para bastırmak şartıyla geçirildi. Böylelikle 1515 yılından itibaren Eski Malatya, Osmanlı hakimiyetine geçmiş oldu. Şahsuvar oğlu Ali Bey'in 1521 yılında ölümünden sonra Dulkadiroğluları'nın toprakları Beylerbeyliği olarak Osmanlı topraklarına katıldı. (28) Eski Malatya, 1515 yılından itibaren Osmanlı yönetimi altında huzur içerisinde yaşadı. 1577 yılında Suriye'de, Şam Diyade adlı Türkmen aşiretinden Şah İsmail olduğunu iddia eden bir kişi ayaklandı. Eski Malatya yöresindeki Türkmenlerin de ona katılmasıyla sayıları 50.000'i aşan asiler, Kırşehir yöresine kadar ilerlediler. Osmanlı Devleti bu ayaklanmayı güçlükle bastırdı. 1582 yılından sonra İran'la yapılan savaşlar Anadolu'da karışıklıkları daha da arttırdı. Eski Malatya ve Sivas yöresinde ayaklanan Kizir oğlu Mustafa, adamlarıyla buraları haraca bağladı. Onun ölümünden sonra adamları, Eski Malatya'dan Niğde'ye kadar yayılarak ayaklanmalarını sürdürdüler. 1582 yılında, İran'la yapılan anlaşma sonrasında Anadolu askerlerinin büyük bölümü yurtlarına döndü. Osmanlı Devleti bundan sonra Calilileri (asileri) cezalandırma yoluna gitti. Eski Malatya yöresindeki asilerin bir kısmı yakalanarak cezalandırıldı. Geri kalanlar ise ayaklanmalarını sürdürdüler. 1596 yılında Kizir oğlu Mustafa'nın adamlarından Kelp İlyas oğlu Ali, Eski Malatya'da idi. Onun ve ünlü asilerden Karayazıcının merkezi yönetimle olan çatışmaları, Eski Malatya yöresine büyük zararlar verdi. Sivas beylerbeyi Alacaatlı Ahmet Paşa, halka zulümle davrandı. Emri altındaki askerler her yeri yağmaladılar. Arapgir kadısı Taret Efendinin İstanbul'a gönderdiği 1603 tarihli mektuplar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
XIX. yüzyılın başlarında, Eski Malatya kenti harap bir durumdaydı. Yılın yaklaşık 9 ayını bağlarda geçiren halk, bu yörelerde yerleşme eğilimindeydi. Kent de bu sebepten dolayı gelişemiyordu. 1835 yılında Malatya'dan geçen J. Brand, kentin sürekli eşkıya saldırısına uğradığını sıkça görülen salgın hastalıklardan zarar gördüğünü belirtmektedir.
1838 yılında, Osmanlı ordusu komutanı Hafız Paşa, karargahını Harput Mezradan Eski Malatya'ya taşıyınca, Eski Malatya (Battalgazi) tamamen terk edilmeye başlandı. Askerlerini barındıracağı ev bulamayan Hafız Paşa, bağlara göçen halkın evlerine el koydu. Ordu, 1838-1839 kışını Eski Malatya'da geçirince kent halkı bağlara sığınmak zorunda kaldı. Bağların bulunduğu Asbuzu yöresi (bugünkü) Malatya olarak gelişmeye başladı. Ordu Nizip Savaşı için Eski Malatya'dan ayrıldıktan sonra, halk harap olmuş evlerine dönmedi. Eski Malatya'dan geçen İngiliz gezgin, W. F. Ainsworth, askerlerin ayrıldığı kentte, yıkık 500 ev bulunduğunu yazmaktadır. Charles Texier de, kervansarayların ıssız, evlerin perişan olduğunu belirttikten sonra Eski Malatya'nın yakında kent olmaktan çıkacağını belirtmektedir.
Yeni Malatya'nın kurulduğu Asbuzu yöresi, sulu bahçeler ve bağlardan oluşmaktadır. Ayrıca bağ ve çevrelerinde ufak yerleşim yerleri de bulunmaktaydı. Zamanla dış mahalleler Asbuzu ile birleşti. Malatya XIX. yüzyıl boyunca küçük bir kent olarak kalmış, asıl gelişmesi Cumhuriyet döneminde olmuştur. 1521 yılında Maraş (Dulkadiriye) eyaleti kurulduğunda Malatya bu eyalete bağlı bir sancaktı. Ayn-ı Ali Efendinin Kavanın-i Al-i Osman risalesine göre, 1609 yılında Maraş eyaleti sancakları arasında Malatya da bulunmakta idi. Bu durum uzun süre değişmemiştir. Başbakanlık Arşivi, Maliyeden müdevver 9.590 nolu deftere göre, 1777-1787 yıllarında Malatya Rakka (Suriye Şehri) eyaletine bağlıydı. Bu tarihte Malatya Sancağının kazaları şunlardı: Kâhta, Taşabad, Şuuremaa Bucak, Gerger, Besni, Maşra, Hısınmansur (Adıyaman), Samsat, Dostibirke. Bu dönemde Arapgir, Sivas eyaletine bağlı bir sancaktı. Darende ise Sivas eyaletine bağlı, Divriği sancağının kazası idi.
Eski Malatya'da 1518-1530-1560 yıllarında üç defa sayım yapılmıştır. 1530 yılında kent nüfusu 7300 kadardı. 1560 yılında ise 8700' ü bulmuştur. XVI. yüzyıl ortalarında Eski Malatya'da 32 mahalle vardı.
Malatya yöresi, Osmanlıların klasik döneminde, Maraş eyaletine bağlı bir Liva (Sancak) idi. 1831 yılındaki idari değişiklikle, Eski Malatya Livası, Maraş Merkez Liva, Samsat ve Gerger Livalarıyla birlikte Maraş eyaleti sınırları içinde yer almakta idi.
1847 yılındaki idari bölünmede Malatya Livasının bu defa Harput eyaletine bağlandığı görülmektedir. Malatya'nın yanı sıra, Harput eyaletinin diğer Livaları Merkez Liva, Arapgir ve Besni'dir.
1867 yılındaki vilayet nizamnâmesi ile, Malatya Liva olmaktan çıkıyor ve kazaya dönüşüyordu. Bu dönemde Malatya kazası, Diyarbakır vilayetinin Mamuret ül Aziz sancağına bağlı kazası idi.
1877 yılındaki Devlet Salnamesi, Malatya'nın, Diyarbakır vilayetine bağlı bir sancak olduğunu kaydetmektedir. Bu dönemde, Malatya sancağının kazaları, sırasıyla, Akçadağ, Besni, Hısınmansur ve Kâhta idi. Arapgir kazası ise Mamuret ül Azize bağlı idi. 1892 yılındaki Devlet Salnamesi, Malatya sancağının Diyarbakır vilayetinden alınarak, Mamuret ül Aziz vilayetine verildiğini belirtmektedir. Bu dönemde, Malatya sancağının kazaları, 1877 yılındaki durumlarını muhafaza etmekte idi. Cuinet, Malatya Sancağının 1891 yılında 5 kazası, 9 nahiyesi ve toplam 1240 köyü olduğunu yazmaktadır.
1918 yılında Malatya sancağı, 1892 yılındaki durumunu korudu. 1881-1893 yılları arasında Malatya Merkez Kazası'nın 133.244 kişi nüfusu vardı. Cuinet, 1892 yılında Malatya sancağının toplam nüfusunun 216.280 olduğunu belirtmektedir. Cumhuriyetle birlikte (20 Nisan 1924 Anayasası 89. maddesi) il olan Malatya, yabancı işgaline uğramayan, nadir kentlerinden biridir. Malatya Ali Galip olarak bilinen ve Mustafa Kemal'in tutuklanmasını amaçlayan olayın dışında önemli bir hadiseye şahit olmamıştır. Malatya, Mondros Mütarekesi döneminde, Karargahı Diyarbakır olan 13. Kolordunun denetimi altında idi.
CUMHURİYET DÖNEMİ
1838 yıllarında, Eski Malatya’nın terkedilişi aynı zamanda osmanlı İmparatorluğunun tükeniş zamanına rastlar. 1826 da yeniçeri ocağının kapatılması ile Askeriyenin zayıflaması, İdarece kötü bir yönetim sergilenmesi, II. Mahmut dönemidir. Devleti yeniden güçlendirme çabaları içine düşen yönetim, aynı zamanda bir çok yerde toprak kayıplarını engelleyemiyordu.
İşte ; Eski Malatya, yüzyıllarca hüküm süren bir imparatorluğun çöküşü paralelliğinde terkedilmiştir. O zamanlar Anadolu topraklarının en zor dönemi yaşaması, Mevcut varlığını yitirmeye başlaması, ekonomisinin her yönüyle tükenmesi, büyük göçlerin yaşanması, kısaca yaşamın tam durma noktasındadır.
Zaten yeterli çabalarının karşılığını alamayan (Eski) Malatya, aspuzu yaylasında, tarıma daha çok ağırlık verme gayretiyle yerleşmiştir. bir kısmı zaten boş olan evlerden başka, geri kalan halkı da, buraya yerleşen ordu sebebiyle, Eski Malatya yı terketmek zorunda kalmışlardı.
İşte bu dönemlerde, Devletin en üst kademelerinde büyük karışıklıklar yaşanıyordu.
1839 da başa geçen Padişah Abdulmecit, Tanzimatı ilan etti. Ancak bu yenilenme çabaları, aydın kesimlerin idareye yoğun olarak karışmalarına, eleştiri dozunun artmasına, yönetime katılma isteğine ve bir başıboşluk meydana gelmesine neden oldu. Bu dönemde güçlenen basın büyük bir halk muhalefetinin ortaya çıkmasına sebep oluyordu ve büyük bir iç karışıklık yaşanıyordu.
Başta İstanbul olmak üzere, Anadolu topraklarına düşman askerlerinin girmesi, Osmanlının son yönetiminin idaredeki rehaveti nedeniyle, dış güçlerin Osmanlı topraklarına göz dikmelerine sebep olmuştur. Güçlü bir yapılanmayı ihmal eden o dönemin Osmanlı idaresi, baskı altında ve ekonomisi çok zayıf bir durumda düşmana teslim olup-olmama vaziyetine düşmüştür. Bu süre zarfında askere çağrılan gençlerin bir çoğu, çok dağınık bir alanda meydana gelen savunmalarda şehit olmuşlardır. Yemenden, İstanbula kadar büyük bir alanda süren mücadeleler kayıplara sebep olmuştur.1877-1878 de Rus savaşına katılan ve donarak ölen askerlerin büyük çoğunluğu bu yöre insanlarıdır. Çeşitli Erzurum ve Yemen türkülerinin, manilerinin söylenmesi bu süreçlerde ortaya çıkmıştır.
Bu karışık günlerde, Malatya yöresinin insanları diğer vilayetlerdeki vatansever halk ile birlikte mücadelelere katılmışlardır. Bu halk mücadeleleri 1918 yıllarına kadar devam etmiştir.
Mustafa Kemal’in emriyle Vatan savunma satıhlarında görev almışlardır .
Malatya, Kurtuluş mücadelelerini, Kurtuluş savaşını yeni kurulduğu yerinde karşılamıştır. Kurtuluş Savaşına katılan Malatya halkı, erlerinin çoğu Anadolunun bir çok vilayetinden katılanlar ile birlikte savaşta şehit düşerek geri dönmemişlerdir.
İşte bu zor şartlarda Malatya yeni yerinde, Osmanlının Devet yönetiminin şekil değiştirdiği; Tanzimatı ilan ettiği tarih ile Cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen bir zaman zarfında kurulmuştur.
Tarihte tüm eski Türk devletlerinin gerek kuruluşuna gerekse kalkınmasına tanık olmuş, ev sahipliği yapmış ve yaşamış olan, her medeniyet devrinin değişikliğini içerisinde barındıran; Eski Malatya, nihayetinde bu dönemlerde terkedilmiş, Çağdaş Türkiye kurulurken yani, Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğunda artk ;Yeni Malatya vardır.
Bu sebeptendir ki ;Malatya ilinin tarihi dendiğinde, Eski Malatyanın, yani; Battalgazi İlçesinin tarihi olarak anlaşılmalıdır.
Eski Malatya, Türk Tarihinde bir devrin kapanışı ve bir devrin kuruluşuna, fiziki yapısıyla, yer değişimiyle katılan bir temsilci olma niteliğindedir. Bir devletin yıkılışıyla ,bulunduğu konumu terketmiş, yeni bir devletin kuruluşuyla da yeni bir bölgede yeniden filizlenmiştir.
Malatya, Cumhuriyeti yeni yerinde, yeniden doğarak karşılayan bir İl olmuştur.
( Eski) Malatya Adının Aslı
Eski Malatya, kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir. Kültepe vesikalarında “Melita” şeklinde görülen Eski Malatya’dan Hitit vesikalarında “Maldia” olarak bahsedilmektedir. Asur İmparatorluk devri vesikalarında ise Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında ise Melitea denilmektedir. Eski Malatya kelimesinin Hititçe “Bal” anlamına gelen “Melid”den türediği anlaşılmaktadır. Hitit hiyeroglif kitabelerinde Eski Malatya şehri, bir öküz başı ve ayağı ile ifade edilmektedir.
Eski çağ coğrafyacılarından Strabon (M.Ö. 58- M.S. 21) ( Eski ) Malatya’yı sürekli “Melitene” adı ile zikretmiştir. Kesin olarak yerini vermediği geniş bir alan içerisinde “Kataonia” ile Fırat Nehri arasında Kommagene sınırında Kapadokya Krallığı’nın (M.Ö. 280-212) on Valiliğinden birisi olarak gösterir. Ona göre Melitene, Sophane (takriben bugünkü Elazığ ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi ifade eder) nin karşısında kurulmuş bir eyalet olduğu kadar kentleri bulunmayan bir bölgenin adıdır. Strabon’a göre bu yöre; zeytin-üzüm ve meyva ağaçlarıyla bezenmiş, Kapadokya’da bir benzeri bulunmayan tek yerdir.
Pline’ye dayanarak ( Eski ) Malatya’nın Asur kraliçesi Semiramis tarafından “Meliten” adıyla kurulduğunu kayıt eder. Bu bilgi, daha sonraki çalışmalarda aynen doğrulanmıştır.
Gelişen Maldia-Melitene (Malatya), Kalkolitik çağdan beri iskan görmüş ve bugünkü Aslantepede 27 kültür katı bırakmıştır. Buradan 4 km. kuzeyde yer alan Eski Malatya’ya (Battalgazi) M.S. 79-81 yıllarında Roma kralı Titus zamanında lejyon karargah olarak taşınmıştır. Yine şehre bu dönemde de Melitene adı verilmiştir. Artık bundan böyle bir şehir adı olarak bu isim kullanılmaya başlanacaktır. Roma şehir surları bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Burası Roma devrinde, Hudutlarının korunması, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi dikkate alınarak mühim bir merkez olarak muhafaza edilmekteydi. Bizans döneminde de bu değerini siyasi iktisadi bakımdan da korumuştur.
Bizans-Arap mücadelesi sonucunda şehir, İslam hakimiyetine geçmiştir. (M.S. 659) Bizans kaynaklarında da Melitene şeklinde kullanılan ( Eski ) Malatya şehir adı, Araplar tarafından, kadim şekline yakın bir imla ile “Malatiyye” adıyla anılmaya başlanacaktır. Araplar, “Sugur El-Cezeriye”nin merkezi haline getirdikleri bu şehri aynı zamanda bölgenin en büyük ve mamur bir beldesi yapmışlardır. Abbasilerden Harun Reşit döneminde (M.S. 786-809) “El-Avasım” adıyla oluşturulan müstakil bir idari bölgenin merkezi olma hüviyetini kazanır. Böylece ( Eski ) Malatya, İstanbul’a kadar uzanan Rum kazalarının hareket üssü olma özelliğini de taşır. Bu merkezin bir diğer özelliği ise Tarsus, Adana, Maraş şehirleri gibi Horasan’dan nakledilen Türkler’in önemli bir yerleşim yeri durumuna gelmiş olmasıdır. (Eski) Malatya’ya çok eski zamanlardan beri çeşitli sebeplere bağlı olarak Türk yerleşiminin olduğunu bilmekteyiz. Bu bölgede Türk varlığı, Arap-Bizans mücadeleleri sırasında ortaya çıkmıştır. Türkler, bu güzel ve önemli beldenin adını değiştirmeyerek Araplardan aldıkları ( Eski ) Malatya şekliyle günümüze taşımışlardır. 11. Yüzyıl başlarndan itibaren Anadolu bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır. Bu bölgede Türk-Bizans mücadelelerinin odaklaştığı şehirlerden biri olmuştur. 1056-1101 yılları arasında birkaç defa el değiştirmiştir. 1101 yılında Danişmentli Melik Muhammed Gazi’nin hakimiyetine geçen ( Eski ) Malatya, bir daha kayıp edilmemek üzere Türk Beldesi haline getirilmiştir. Selçuklular döneminde “Vilayet-i Malatya” olarak anılan şehir, bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak “Daru’r-Rifa” (Saadet, mutluluk yeri) olarak anılmıştır.
Memlüklü devleti kaynaklarında, Dulkadirliler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için “İklim Al-Ozaria Üzeyir Ülkesi” lakabı kullanılmıştır.
Osmanlılar döneminde aynı adla anılan şehirde 1838 yılında Osmanlı ordusu ikamet ederek kışlamıştır. Yöre insanı Aspuzu bağları olarak bilinen yazlığa göç etmiş, orada yerleşerek bugünkü şehir oluşmuştur. Malatya, günümüze modern bir yapılanma ile gelirken asıl tarih çekirdeğini oluşturan battalgazi (Eski Malatya), bugün turistik bir ilçe olarak varlığını sürdürmektedir.
Kısaca Eski Malatya şehrimizin temelleri, Hititler zamanında atılmış ve Hitit devrindeki "Melidu" kasabası bu gün değişik isimler alaraktan ( Eski ) Malatya olmuştur.
BATTALGAZİ ADININ ASLI
Battal Gazi bu İlçede doğmuştur. Bilgili ve alim bir kişidir. Dört dini kitabı çok iyi okumuştur. Adaletlidir. Türkçe’nin dışında Arapça,farsça,Rumca ve çeşitli lehçeleri ana dili gibi konuşmaktadır. Kendini sevdiren arkadaş ve dost canlısı kişiliği vardır. Gittiği her yerde kendisine gönül veren çok genç kız olmuş, ardından canına kıyanlar olmuştur. Kişiliğiyle Düşmana korku, dostlarına güven veren mertliği ve cesareti vardır. Peygamber efendimizin bile onun geleceğini müjdelemiş olması, kutsal mayalanmış olması dört dörtlük kişiliğe sahip olduğunun göstergesidir.
İşte Battalgazi İlçesinin adının kaynağını, ileriki sayfalarda daha detaylı açıklayacağımız, böyle bilge bir kişiden almıştır.
8 Haziran 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder